15 Aralık 2012 Cumartesi


iki nokta üst üste platonik

sevebilirsin bi kadını
                hiç hissetmeden
                               tenin buz,
bakabilirsin gözlerine
                gözleri peri masalı
                üstelik öpebilirsin
devrik bir cümlenin tam ortasında.

                dur! daha ileri gitme
                söz veriyorum,
                kar başka yağacak yarın.

her soykırım
koca bir yıkımdır
azınlık gülüşlerimiz arasında
sen tarih yanılgısı bir ders notu olabilir misin
ya da kayda alınmamış devamsızlıklarımız çoğu zaman?

hiç kaçmamış olabilir
alkolik akşamların huzuru
zamansız terleme seanslarında
cesur bir kadın,
                               saçları, şair benzetmesi!





sokak çalgıcıları konserinden objektiflere yansıyanlar

yönü daima dış kapıya dönük
yaldızlı, lacivert bir terlik eşi
eşlik eder rutin merhabalara.

intiharlar ortasında
vokalden yoksun şarkılar çıkagelir
mesleki huzuru kaçmış
yaz akşamlarından.

gittikçe bize doğru yaklaşan teknede
balıkçı ağına takılmış tonlarca
hayal kırıklığı saklı biliyorum,
en çok da babasına arkadaş
erkek çocuklarında.

gözlerinde sulu boya duygusallığı yatar. azgın ırmak!
gidenleri geri çağırmak
vakti geçmiştir. yersiz çaba!

ışıklar söner, biter balo
yalnızız bi yerden sonra.



absürt ayrılık sahnelerinden herhangi biri

gelirken kendimi de getirmeyi unuttum kusura bakma
daha düşünceli bir hayatım olsun isterdim ben de,
ama içimden gelmiyor daha fazla
dijital makinalara kendiliğinden yapay tebessümler.
teknolojik gelişmelere uzak kaldım hayli zamandır
yerime sevecek, kopyala yapıştır dosyalarıma erişim yasak,
deşifre edilemiyor direksiyon başında uykusuz oluşum
uzun rol yorgunuyum bağışla beni
sahne dar, perde yarım
eskimiş alkışlar alıyorum uzaktaki dostlarımdan,
çoğunun aynı hatırı yok.

her yanı dram bir tarifeye geçiyorum artık,
o sınırsız gülüşleri, istemeden de olsa geride bıraktık.




sidik zorbası

işime de
çişime de haksızlık edildi
çoğu zaman.

bu yüzden
işten kaçtığım da oldu
altıma kaçırdığım da.

on dört yaşımın
o deli dolu heyecanıyla.




otobüs camına paralel

anne,
belirsiz bir yaşın tam ortasındayım
seviyorum yeniden
aldatıyorum da! büyüyüp
küçülüyorum benzersiz ve mecburi.

bi kız var
adını söyleyemiyorum,
son derece manidar bir devrim isteği
ve birtakım hapların desteğiyle ayaktayım.

üstümü örttüğün ergen yalnızlığım geride kaldı
şimdi söz geçmez bir çaresizlik için ayaktayım
uzunca bir bekleyiş var önümde
ve ben daha ilk basamaktayım.

elimden tut, yoksa büyüyeceğim!




geçelim bu hüzünlü geçmişi

evet,
o gün yine bu vakitlerde
uzaktan, epeyce uzaktan
bir o kadar şahane
tatlı mı tatlı
zehir mi zehir
sessiz bir ezan çalınıyordu kulaklarımıza.

tüm kahvehanelerde
kadınlar aldatılıyordu
rumeli şarkılarıyla.

sen, aynı sendin masamda:
bir yanımda gözlerin; susuz, kadehte
bir yanımda ellerin; ağır, bileklerimde
dudakların hain bir suç; sessiz, kanunda.

artık ne yapılsa
ortak bir noktada buluşturamazdı bizi:
acı, kibir ve nefretimizi.
hatırlarsan anlatılan fıkraların
hep yanlış yerlerinde gülmüştük
sen başka, ben başka.

bakıyorum da şimdi
sen, aynı sensin masamda.




milattan önce bir yaz günü

bir kadın mutlaka ağlayacak
veda sahnelerinin kağıt mendili bol köşe başlarında
aksi düşünülemeyen suçlamalara maruz kalacak erkek
ve bin bir iç sıkıntısıyla ödeyecek
bedelini geçersiz gerekçelerin.

baba sözcüğünü duyamamanın verdiği
hıçkırık kırmızısı bir ağırlık
her gün aynı yükle açmak evin kapısını
anahtarı hep sessiz çevirmek tersine
yalınayak parmak ucunda gezmek mesela
korkması gibi bir mahkumun gardiyandan,
aynı yorgunlukla yatmak geceyi.

fakat çekilir gibi değil
bunca zaman geçer diye çekilen
çekik gözlü
yanak yollu
dudak payı bırakılmamış duygusal yaşlar
oysa yerinde ve zamanında ne güzeldir
duygusallaşmalar.

artık tıp çaresiz kalıyorsa
şiddet içerikli
şiddetli geçimsizliğe
ve buna tıpa tıp benzeyen geçim derdine aynı zamanda
bir üst sınıf yersiz
halen heceleyen dil tutulmalarımız için.




uygunluk testi: pozitif

ve kadın aldatılıyor boylu boyunca
uykunun en tatlı yerinde yanan
acemi yatak odası ışığı altında üstelik.

solculuk oynayan
solak dahi olmayan
ergen bir miting çığlığı
kulaklarımıza çalınan.

aslında başıboş kahvaltı yalnızlığında
mistik çay kaşığı şıkırtısı gülüşünle uğurlandı
iç içe geçmiş
hatta içinden çıkılmaz
ve hatta çığırından yeni çıkmış, tadımlık gevrek kavgalarımız.

asla geri dönmeyecek elimizden kaçan uçurtmalar
her akşam söz müziği sana ait
aranje edilmiş yüz kırışıklıkları tempo tutacak
muhalif dudaklarına.

düet yaşantımızın sonu anons edilecek
çünkü ben, seni yeniden sevmek için müsait değilim.




gizlenme rekorları

türlü yalnızlıkları her nedense idare edememiş
onarımı imkansız iki kırık kalp
karanlık altında, ciddi bir müessese yıkımı hakkında
fikir beyan ediyor.

sanırım bundan sebep,
dün geceki uykuyu gözler hiç tutmadı
ağlamaklı tüm kirpiklerin etrafı sarılı
hiçbir duygusal sahneye yer verilmesin şimdi.

bir bakmışız, reklamlar gelip geçer ortasından
dokunulmazlığına aldırmadan gecenin,
bizde bağımlılık yapsa da bu trajedi
muhteşem sürprizleri ve sezon finaliyle
acı son, birazdan karşımızda!




atıştırmalık atışmalar

yıllar sonra aynı çatı altında
soğuk kanlı pazar yağmuru evin içinde,
sokak delisinin yüzünde kireç sökücü bir yalnızlık
örtüye hasret masa
sofradan soyunmuş bi bez parçası
tezgahta, çiğnenmiş ama kursakta kalmış
dün gecenin sevişken hüzünleri.

yemek yeme sanatı adlı kitapta karıştırılmış
hangi kaşık neresine konmalı masanın
çatal bıçak ne kadar uzağında durmalı
bu çeyizlik porselen takımın!

yeteri kadar ayrık
olması gerektiğinden az artık
komedi figüranları aramızda
öyleyse şu aralanmış balkon kapısından içeri giren
hayır, belki de içeri itilen
neyle karşılaşacağını bilmeyen
şarkılara ilham bu deli rüzgar neyin nesi.

bir merhaba şimdi
defter aralarında ağlaşan ayrılıklara
pişman bir keşkeden geriye kalan
hani bu bir zamanlar
aynı haberlere güldüğümüz manşet sürprizler.

şimdi sadece, sonbahara yaklaşmanın
ilk öpüşme heyecanı çarpar saniye saniye
bir asansör edasıyla keşfine çıkarsın,
kollarında kızıl gonca bir kadın.




kuşkulu orkestra şefinin söyleyemedikleri

sevgili gece yolcuları! 
seyahatimiz boyunca, bolca hüzün
ve bir o kadar da yalnızlıktan dem vuracağız. 
her molada otobüsü kaçırma telaşıyla
üstüne işeyecek küçümen sevinçleriniz. 

izmit'ten pişmaniye,
bursa'dan kestane şekeri,
sivas'tan tonla temmuz yanığı alınabilir mesela.

biraz ilerde radar var, gözyaşlarınıza dur deyiniz.
durun ulan, durdurun!
zorla sevişemeyiz, hız sınırı var dudaklarımızda.




self servis

bir gün olsun
çok konuşanlar listesinde geçmedi adın
sonraları yeşile çalan bir azardın
soluksuz ağzında sana gelmişliğimizin,
hem sen değil miydin ki
çok yazık bir sınıf başkanı ağzıyla sorguya çekilen.

paşa gönlünde cunta pişkinliği dem vuran
iktidarın iktidarsız gece hayatında
uygunsuz adım marş: hangi silah bir siyahı memelerinden vurur!

ey tuzuma yara olan
gülüşün terzi söküğünde çocukluk yaması bir ortadoğu
böl ikiye. eşit sayıda yağmalanmış alnımızdaki çukur.




prova

düşlerimiz vardı az biraz…

çekiçlerin vurulmadığı
mevcut dar zamanda
orakları çekecektik
kuşanıp tüm anarşist tavırları.

nedensiz gürültülerin duyulduğu,
hani bir eli hep tetikte gezen
gecelerin ta içinden geçecektik
elimizi kolumuzu sallayarak!

ulan hani hiçbir karşılaşmamız
penaltılara kalmayacaktı
ve eksilmeyecektik meydanlardan…

şimdi sen
taraftar desteğini de alıp
gidiyorsun ya,
kale arkasına saklıyorum
bozulmamış çocukluğumuzu.

serserinin biri
son düdüğü çalacak diye korkuyorum,
kim bilir kaçıncı uzatmada
havalanacak filelerimiz.

ve üzerine yürüyeceğimiz
bir tanrı olacak mı yakınımızda!




ayaküstü telaş

tuttuğum umutların deplasmanında
depresif göz altılara morarıyor gökyüzü,
kanıma karışan yeni yetme küfürler
alnımdaki azınlık meselesinden geçiyor.

sakinleştirici bir uzanış oluyor
göz ardı edilen
ve bekleme odasında karşımıza çıkan
beklenmedik kimi yüzler.

çok uluslu bir düğüm atılıyor sonra
                ters yöne girmiş
karakterize edilemeyen
apolitik sohbetlerimize.

şimdi, narkotikten terk hüzünlü masalarda
taze sıkılmış bir iç sıkıntısı…
ne yapsan ne söylesen,
kifayetsiz saat aralıklarında
ifadeye çağrılıyoruz ansızın.




zorunlu eğitim sisteminde gönüllü sürüklenişler

tahtada, cinsellik tarihinin
liseli aymazlığı duruyor,
diz kapaklarımda utangaç dürtüler serisi.

birkaç beden büyük sivilceler biriktiriyorum sana
oysa yüzüm yok,
tarih dersinde üstüne sürdüğüm için atımı.

adem kabinde günah çıkaradursun
ben, fethine kalkışıyorum
çekim yasasına tutulmuş toy bir hevesle.

ordularım okulu asıp, tüm dersleri intihara sürüklemiş
üstelik avrupa birliği uyum sürecini es geçip
gönüllerin birliği projesine şapka çıkarmışım.

şimdi sıra, düşlerimde yarattığın
apansız rekoru egale edip
vücudundaki kusursuz dekoru işlemede.

havva’da dişlenecek bir elma daha var unutma!

ben arsız
ben aceleci sperm
sen, gelecek nesillere örnek doğru zamanlama.




israfın üfürüğü

erken emekliliğin tadını çıkarırken 45’likler
zam oranı düşük, yalnız ve dilsiz pikapta,
çay oturmuş bizi bekliyor
yüzünde o bildik TRT soğukluğu.

kimliği belirsiz bir üzüntüden düşüyor
bu sevinç gözyaşları.

önümüzde her şey dahil
zengin bir menü,
listede fakir halkın iyimser çocukları
enstrümantal bir yalnızlıktan geçiyor
                içimizde tuttukça
                tasarruf ediliyor dudak payımızdan
                ve gittikçe müsrifleşiyor alnımızdaki drama.

çünkü artık
su gibi aziz
hürriyet kadar azız.




gaflet

atlara su vererek geçiyor son akşamlar.

balkonda birkaç haberci güvercin ve kasımpatılar
neredeyse umutsuz ve
fon müziği çok hüsran bir müezzin sesi.

kaldırımların güz şenliği boşa değil
sebepsiz bazen, kendi kapısından kovulan
gecenin kaçamak lacivert oğlan çocukları.

hangi yöne dönse mezar taşı
ve hangi toprağı kaldırsan
okul öncesi sevinçler çıka gelir
akar akar akar
az değil, değdi mi adam gibi yakar
yaşanmamış gülümsemesi
bir yabancının bile.

sorma neden!
bir yastıkta
iki başka insan yaşar.

insan bu kadar mı uzak kendine!




06 plaka ayrılık

aramızda, çok gelişmiş
ray sistemi uzaklığı seninle
oysa deniz yolculuğunu severdik en çok
denizi severdik
denize benzemeyi biraz da.

hava durumu bildirimleri
ve kurulumu ücretsiz
kırık hayal parçacıkları alıkoydu,
fuhuşlararası öpüşme sahnelerinden bizi.

ana haber bülteni ciddiyetinde
çalınıyordu rodrigo’nun ıslığı
ve genç bir ispanyol kadınıydı
kızıla düşkünlüğümüze sebep.

neredeyse tüm işçiler
problem teşkil ediyordu ki
cebir yönetmeliğinde,
mayısın herhangi bir sabah sessizliğinde
kendine çekildi deniz:
                ardında parkası ve kirli sakalıyla…




güz felci

peltek, küskün
böyle alabildiğine sus pus olmuş gecelerde
ve içimizden bazıları
mırın kırın sevinçlerimizin içine ederken
aramızdan ayrılırken habersizce aramıza sızanlar,
bir konser sonrası temizlik çalışması başlar
yüzümüzün en işlek hüzün caddesinde.

alın işte çoktan seçmeli bir ahiret sorusu
hiç yoktan hazır cevap payımıza düşen
ve boktan bir ağıt. ellerimizde metalik bir sonbahar!